Üsküdarlı Şükrü Usta
Dile kolay, tam 23 yıldır Üsküdar Eski Valide ya da öteki adıyla Mihrimah Sultan Camii’nin giriş merdivenlerine yakın seyyar tezgahında tespih satar Şükrü Gökmen.
Üsküdarlı Şükrü usta
Dile kolay, tam 23 yıldır Üsküdar Eski Valide ya da öteki adıyla Mihrimah Sultan Camii’nin giriÅŸ merdivenlerine yakın seyyar tezgahında tespih satar Åžükrü Gökmen. Meydandaki tarihi çeÅŸmeye nazire, Åžükrü Usta da çevrenin vazgeçilmez simasıdır. Yeter ki fırtına, kar, tipi olmasın, 1.90’lık iri gövdesi, iyiden iyiye beyazlamış saçları ve bıyığıyla, öÄŸleden akÅŸama nöbet yerinde, kocaman ellerinin parmakları arasında zarif tespihler tutarak tezgâhının başındadır.
Portatif iskemlesi ve ÅŸemsiyesi de yedektedir hani. Esnaftan, memurdan tanıdığı, gelip geçenden selam vereni çoktur. MüÅŸterisi de eksik olmaz. Ä°ÅŸinin ehlidir çünkü. Hem bilgilidir hem insanın cebini yakmayan kaliteli ahÅŸap tesbihler satar, ona göre “hiçbir önemi olmayan” boncuk, mika ya da plastik sıkıştırma deÄŸil.
Gelgelelim, dehÅŸetli bir sigara tiryakisidir: “Sorma yahu, onu ben bırakamadım, o beni bırakacak ama...” Ötesi, halinden memnun. Ezan sesiyle huzurlu, sevecen, güleç... Åžükür, kazancı yeter. Kimseye muhtaç deÄŸiller. Evli kızından bir torunu oldu, oÄŸlu da askerliÄŸini bitirmek üzere. Evi var, arabası da. Karısıyla mutlu yaÅŸayıp gidiyorlar iÅŸte.
Vezne gerisinde on yıl
DoÄŸma büyüme Üsküdarlı, 1956 tevellütlü Åžükrü’nün çocukluÄŸu pek kolay geçmemiÅŸtir oysa. Annesini 3 yaşında yitirdi. “Annesizlik nedir bilirsin, itile kakıla büyüdüm...” Babasının da bir ayağı sakat olduÄŸu için, iyi bir iÅŸe sap olamamıştı. Åžükrü, PaÅŸakapısı Lisesi’ni bitirdi de babasının maddi durumu elvermediÄŸinden üniversiteye gidemeyecekti. AskerliÄŸini Kıbrıs Türk Barış Gücü’nde yaptı. Sonrası bir bankaya veznedar olarak iÅŸe girdi; yıl 1978. Derken, “Arkadaşım tavsiye etti. Gördüm, beÄŸendim, evlendim”... EÅŸi de baÅŸka bankada muhasebeciydi.
Åžükrü yıllarca vezne gerisinde para saydı. 1986’da, bir gün ezan sesine kulak verdi, çok etkilendi, içine bir ferahlık geldi. ÜÅŸenmedi, ilk kez dua ezberledi, namaz kılmayı öÄŸrendi 30 yaşında. Bir süre geçti böyle. Banka memuru, beÅŸ vakit namazını bir ÅŸekilde kılar ama cuma namazına gitmesi zor mesai saatinde. Namaz izni çıkacağı da yok. Baktı olmuyor, on yıllık veznedarlığını bir kenara itip istifa etmeyi yeÄŸledi. Cuma namazına gidebilmek onun için daha önemliydi. Anlattıkları böyle; belki baÅŸka nedenler de vardır, ne bileyim, kapalı yerde çalışmaktan sıkılmıştır.
Her halükarda, güvenli bir iÅŸi bırakmak her babayiÄŸidin harcı deÄŸildir. Önce, küçük birikimiyle birkaç iÅŸ yapmaya kalktı, beceremedi. Seyyar tezgahta bir ÅŸeyler satmayı denedi, o da olmadı. Sözüne hürmet ettiÄŸi bir din büyüÄŸünün tavsiyesi aklına geldi; “Sen tesbih satacaksın.” Mihrimah Sultan’a komÅŸu seyyar tespihçi tezgahı böylece açıldı. Aslında, Åžükrü o güne dek tesbih konusunda hiçbir ÅŸey bilmiyordu. Sebat etti, öÄŸrendi. Güvenilir bir satıcı oldu kısa sürede.
Turistlerle çat pat Ä°ngilizce bile konuÅŸur alimallah: “Wooden rosaries, from top of Taurus mountains. If you use one year, it shines” gibisine... Mealen, “Toros daÄŸlarının tepesinden aÄŸaç tespihler. Bir yıl çekerseniz parıldar”... Hangi dinden olursa olsun, inanan insanları takdir eder Åžükrü Usta. Sonra size döner anlatır da anlatır, gerçek bir öÄŸretmen edasıyla; “Tesbihler üçe ayrılır. Kalıp tespihler, altın ya da gümüÅŸden olur. Organik tesbihler; kaplumbaÄŸa kabuÄŸu, fildiÅŸi gibi malzemeden yapılır. HaÅŸebi (yontma) tespihler var bir de, onlar da ikiye ayrılır: TaÅŸtan tespihler, misal oltu taşından yapılır, hafiftir.
AÄŸaçtan tespihlerde ise aÄŸacın ağırı makbuldür: OdaÄŸacı, kuka (Afrika’da yetiÅŸen bir tür Hindistan cevizinin çeneÄŸinin dalına baÄŸlı olan kök kısmı), yılan aÄŸacı, demirhindi, abanoz ve pelesenk aÄŸacından yapılan tespihler... Åžükrü Ustamın uzmanlık alanı haÅŸebiye, yani odundan yapılan “aÄŸaçsıl” tespihler üzerine. Önce anlatır, sonra fiyat söyler. Fiber, andız, kızıl kuka ve kokulu pelesenk tespihler bulunur. Boy boy, biçim biçim: “Urfa kesimi, sudamlası, balıksırtı, yuvarlak, beyzi ve kesme”...
Strese birebir
Åžimdinin tesbihlerinin taneleri tornadan çıkar. Makine tesbihi ucuzdur; 10-15 liraya satılır. Osmanlı döneminde ise her tane, elle özel yontulur, delik geni?liÄŸi ayarlanırdı. Tesbihler, alın teri ve göz nurunun birleÅŸtiÄŸi gerçek sanat eserleridir. Tespih hastası koleksiyoncuların her daim peÅŸinde oldukları böyle tespihlerin her biri en az 400-500 lira eder, hatta bin liraya kadar çıkar, belki de çok daha yukarılara. Aslında fosilleÅŸmiÅŸ reçine olan kehribar tespihlerin de meraklısı çoktur.
Åžükrü dostum, Türkiye’nin en ünlü koleksiyoncuları arasında merhum Sakıp Sabancı ve Aydın Bolak’ı sıralıyor. Bir de Üsküdarlı Neyzen Niyazi Sayın’ı. Koleksiyoncular bir yana, yurdum insanı tesbihe düÅŸkündür. Neden? Åžükrü Usta’ya göre, tespih dini açıdan elbette önemli ama günlük yaÅŸamın stresine karşı da birebirdir. Tespih çeker, “Ohh be!” der. Ayrıca tesbih çekerken parmakların oynaması sayesinde “kalbe giden damarlar” açılırmış, gerçek mi rivayet mi bilmem. Åžükrü Usta veznedarlıktan tespihçiliÄŸe iÅŸte böyle geçti.
Allah utandırmadı, mütevazi kazancıyla, eksik sigorta primlerini ödeyip emekli bile oldu. Onun dünyası tespihler ve insan. Zaten, ilk tespihini onun tezgahından alan “Åžükrü Usta’nın manyağı” olur çıkar. Öyle ki, çam aÄŸacı reçinesinin eritilip kılcal iplikler üzerine dökülmesi, ardından dondurulup sıkıştırılmasıyla elde edilen “fiber” taneli tespihle “ortaokul”, kullandıkça renk deÄŸiÅŸtiren kuka ile “lise” ve mis gibi kokan pelesenkle “üniversiteli” gibi aÅŸamalar kaydeder. Ä°mamelerini gümüÅŸten isterlerse, onlara sanatkâr bir kuyumcunun adresini de verir.
Topkapı Sarayı’nda sergilenen tarihi tespihleri de görmelerini söylemeyi unutmaz. Kıssadan hisse bir sürü fıkra da anlatır durur. Åžükrü Usta tespihlerini, Osmanlı’dan günümüze miras tespih kültürü meraklıları için satar. Kabadayı gözükmek için tespih çeken “façacılar”, sakın onun yanına uÄŸramayın, terslenirsiniz vallahi! O, ÅŸiddetin, zorbalığın deÄŸil, uygarlığın, kültürün ve zarafetin hizmetindedir çünkü.
(19.03.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)
YORUMLAR