Üsküdar Esnafı ve Bıraktığı Tarihî Miras
Üsküdar; tarih boyunca istanbul’un, en seçkin esnaflarının icrâ-yı faaliyette bulundukları en itibarlı coğrafî ve ticarî mekânlarından biri olmuştur.
Üsküdar Esnafı ve Bıraktığı Tarihî Miras
XIX. Yüzyıl Sonlarında
Üsküdar Esnafı ve
Bıraktığı Tarihî Miras
A H M E T U Ç A R
Tarih Uzman›- AraÅŸtırmacı
Üsküdar; tarih boyunca istanbul’un, en seçkin esnaflarının icrâ-yı faaliyette bulundukları
en itibarlı coÄŸrafî ve ticarî mekânlarından biri olmuÅŸtur. Üsküdar esnafı;
ustalığı, becerisi, titizliÄŸi, temizliÄŸi, dürüstlüÄŸü ile asırlarca hep adından ve
mamullerinden övgü ile söz ettirmiÅŸtir. BaÅŸta Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri
olmak üzere âdeta gönül erlerinin manevî ağırlığı ve istanbul BoÄŸazı’nın insana
huzur veren sükûtu Üsküdar’da tam bir gönül ve mekân sentezini oluÅŸturmuÅŸtur.
Belki de, bu sebeple olsa gerek bu beldede yaÅŸayan tüm insanlar gibi,
Üsküdar esnafıda - istisnalar› hariç - ağırbaÅŸlı, vakur, mütevazı, sevecen, dürüst
ve kanaatkâr tavırları ile her zaman dikkatleri üzerlerine çekmiÅŸtir. Sâmiha Ayverdi’nin
diliyle; “her adımın› attığı yerde bir sanat hareketi, bir zanaat toplulu-
ÄŸu ve bir ticaret hamlesi vücuda getiren Türkler, Üsküdar’da da ÅŸimdi zavallı bir
geçit olan bedesteni kuruvermiÅŸti. DokudÄŸunu, iÅŸledÄŸini, yaptığını burada
toplamış; almış satmış, getirmiÅŸ göndermiÅŸti. Böylece bir yandan ticaretle sanâyii
el ele tutuÅŸturup, faal bir merkezde geliÅŸtirirken, diÄŸer yandan da, ÅŸeyh Hamdullahlar’ı
n, Hasan Üsküdârîler’in kalem ve fırçalarıyla, güzel sanatların en ince
tellerinde bir örümcek mahareti ile gezinip, deÄŸil yalnız istanbul’un baÅŸka
semtlerine, cihan sanat tarihîne kol atmış, nam salmıştı Üsküdar.”
XVIII. yüzyılda istanbul’a gelen Fransız Seyyah Antonie Olivier; anılarında Üsküdar’ı
n iktisadi açıdan önemini ÅŸu cümlelerle anlatır: “istanbul’un bir mahallesi
gözüyle bakılan bu ÅŸehir, BoÄŸaz’ın karşı tarafında eÄŸimli bir araziye anfiteatr
ÅŸeklinde kurulmuÅŸtur. Yüksek aÄŸaçların, evlerin, camilerin, minarelerin birbirine
karıştığı, çok cazip bir görünüÅŸü vardır. Üsküdar’ın nüfusunun 60.000
kadar olduÄŸu tahmin edilmektedir. Oldukça önemli bir kısmı müslümandır. Bunun
yanında Rumlarla birlikte bazı Ermeni ve Yahudilerin burada ikamet ettikleri
bilinir. Bu ÅŸehir, Asya kervanlarına antrepo vazifesini görür, buluÅŸma ve aktarma
noktasını oluÅŸturur. Hem iç Anadolu ile hem de istanbul ile geniÅŸ bir ticareti
vardır. ipekli ve pamuklu kumaÅŸ imalathaneleri de bulunur. Üsküdar’ın
civarı verimli ve iyi ekilmiÅŸ arazi ile çevrilmiÅŸtir. Burada hububat, sebze, meyve
ve özellikle bütün kış ve ilkbaharın bir kısmında korunabilen bir tür üzüm
yetiÅŸir.
Eskiden beri Üsküdar’ın en önemli esnaf gruplarından biri sütçüler ve yoÄŸurtçulardı.
Üsküdar ilçesi Osmanlı Sarayına sattığı süt, yoÄŸurt, tereyağı, kaymak ve
peynir ile meÅŸhurdu. Bu ürünlerden özellikle “Kanlıca yoÄŸurdu” ve “Üsküdar
kaymağı” adları ile istanbul’da nam salmışlardı. PadiÅŸahın YoÄŸurtcubaşı tarafından
Üsküdar’dan bu iÅŸle uÄŸraÅŸan esnaftan satın alınan bu ürünler PadiÅŸah, ÅŸehzadeler,
Harem-i Hümayun mensupları ve hanım sultanlara özel olarak sunuldu-
ÄŸu gibi; Topkapı, Dolmabahçe, ÇıraÄŸan ve Yıldız Sarayı gibi PadiÅŸah saraylarının
“Matbah-ı Has”sında da kullanılıyordu. PadiÅŸah ve diÄŸer saray mensupları için
verilmesi mutad hale gelen süt, yoÄŸurt, tereyağı ve “Üsküdarî” kaymağın kâfi
miktarda verilebilmesi için; istanbul kadısına vasıtası ile nizamnameler gönderi-
lerek sütçü esnafı özellikle “kalite ve temizlik” konusunda dikkatli ve titiz davranmaları
için sık sık uyarılmakta idiler. Üsküdarlı sütçü ve yoÄŸurtçuların da sorunlar›
vard›. Üsküdar büyüdükçe ah›r ve mand›ralar merkezden dışarıya çıkarı-
lıyordu. Bu durum ÅŸehrin nezafeti açısından ve bulaşıcı hastalıkların önlenmesi
açısından son derece zaruri idi. Ancak bu durum aynı zamanda Üsküdar’ın sütçü
ve yoÄŸurtçularının bu ahır ve mandıralardan gidip süt almasını da zorlaÅŸtırı
yordu. Nitekim AÄŸustos 1755’de Üsküdarlı sütçüler ve yoÄŸurthane ustaları; satı-
cıların ayağına kadar gidemedikleri için koltukçu ve atlı aracıların kendi pazarları
nı ele geçirip, artık kendilerine çevre köylerdeki mandıralardan süt satılması-
na engel olduklarından ÅŸikâyet etmiÅŸlerdi. Sütçü ve yoÄŸurtçulara göre yoÄŸurtçubaşı
nın “koyun sütü satın” baskısına raÄŸmen; 3–4 yıldır koyun sütü yerine, inek
sütü satmak zorunda kalmışlardı. Çünkü ucuz süt alıp- satan ve sattıkları sütün
%50’sine su karıştırarak ibadullah’a süt yerine su satan aracı ve koltukçularla rekabet
edemeyecek durumda idiler ve bu konuda devletten yardım bekliyorlardı.
Sütçü ve YoÄŸurtçular; Kasım 1756’da benzer ÅŸikâyetlerini bir kez daha gündeme
getirmiÅŸlerdi.
Saray bir yandan bu ÅŸikâyetleri önlemeye çalışırken; diÄŸer yandan süt ve süt
ürünlerini Üsküdarlı sütçü ve yoÄŸurtçulardan alarak onlara destek olmaya da
devam ediyordu. Matbah-› Âmire’ye alınması mutat olan süt, Üsküdar kaymağı,
tereyağı, yoğurt ve sairenin her aya mahsus ayrı ve muntazam listeleri tutulmakta
ve paraları muntazaman ödenmekte idi. XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyı
lın baÅŸlarında özellikle “Üsküdar Kaymağı” adıyla maruf ve Üsküdar’da imal
edilen kaymak o kadar nefis olduÄŸu için; zamanın padiÅŸahları bu ürünün tiryakisi
olmuşlardı.
Bu arada iÅŸine hile katan kaymakçı esnafı da vardı. Nisan 1815’de Üsküdar’da
kaymakçıl›Ä±k yapan Yeniçeri 59. cemaatten Bekir AÄŸa; narhtan otuz para ziyadesiyle
kaymak sattığı için Seddülbahir kalesinde kalebent edilmiÅŸti. II. Abdülhamid
Dönemi’nde Üsküdar’da hayvancılığın ilçe d›Ä±ÅŸÄ±na çıkartılması çabası
hızlanmıştı. 1891 Fatma Münire Hanım’ın Üsküdar Atlamataşı’nda sahip olduÄŸ
u üç ahır sıhhi nedenlerle kapatılmış, ancak Fatma Münire Hanımın maÄŸ-
duriyetiyle ilgili 25 Mart 1891 tarihli talebi de dikkate alnarak; bu maÄŸduriyetin
istanbul ÅŸehremaneti’nce giderilmesi kararlaÅŸtırılmıştı. Ahırların Üsküdar
dışına çıkarılması nedeni ile Üsküdar Sütçü esnafından Abanalı Yusuf’un
her gece kayığıyla Üsküdar’dan Beykoz’a gidip süt getirmesine engel olunmaması
ve bir çift piyade kayığıiçin ruhsat verilmesi kararlaÅŸtırılmıştı. Ancak
ondan bu iÅŸi; iç güvenlik nedeni ile gece yarısından sonra yapmaması da istenmiÅŸti.
Üsküdar’ın son yoÄŸurtçu dükkânlarından biri de Bulgar yoÄŸurtçular idi. Eski Üsküdarlı
lardan Fuat Andıç Hoca; bu dükkânı ve sahibini ÅŸu cümlelerle anlatmakta
idi: “O dükkânda süt, yoÄŸurt, peynir ve tereyağı satan iki Bulgar kardeÅŸi hemen
bütün Üsküdarlılar tan8r, paraca biraz rahat olanlar yoÄŸurt veya tereyağını
mutlaka oradan alırlar, en iyisinin, en temizinin, en lezzetlisinin olduğuna kalı
plarını basarlardı. Üstelik o zamanın inanışlarına göre Bulgarların üstüne yo-
ÄŸurtçuluk, yaÄŸcılık yapabilecek kimse olamazdı ki... Ta ki harbin başına kadar.
Birden belediye Bulgar’ın dükkânını bir hafta, ceza olarak kapattıydı, sebebi de
tereyağına iç yağı karıştırdığı için. Bulgar’ın müÅŸterileri takım tutan futbol meraklı
ları gibi ikiye ayrıldılar. Kimine göre Bulgar’ın gâvurluÄŸu ortaya çıkmış, kimine
göre de belediye zabıtası Bulgar’a kalleÅŸlik etmiÅŸti. Kasap Andon’la YoÄŸurtçu
Bulgar’ın dükkânlarının yerinde ÅŸimdi rölantide çalıflan otobüsler mazot dumanları
nı egzoslarından savurmadalar.”
YORUMLAR