Osmanlı’da Üsküdar
Üsküdar’ın bütünüyle kontrol altına alınması Yıldırım Beyazıt zamanında olmuştur.
Osmanlı’da Üsküdar
Osmanlı’da Üsküdar:
Üsküdar’ın bütünüyle kontrol altına alınması Yıldırım Beyazıt zamanında olmuÅŸtur. Yıldırım Beyazıt zamanında bütünüyle Türk hakimiyeti altına alınan Üsküdar bayındır bir kasaba haline gelmiÅŸ, ticari yönden de canlılığa kavuÅŸmuÅŸtur. Ä°stanbul’un fethiyle yeni bir çağın müjdesini dünyaya duyuran Fatih Sultan Mehmet, Ä°stanbul kuÅŸatması sırasında Üsküdar’ı önemli bir dayanak noktası olarak kullanmıştır. Ä°stanbul’un fethinden sonra Osmanlılar Üsküdar’a hak ettiÄŸi önemi vererek fetihten önce küçük bir kasaba görünümünde olan Üsküdar’ı önemli ve ihtiÅŸamlı bir ÅŸehir haline getirmiÅŸlerdir.
Osmanlı Üsküdar’ının adeta bir ÅŸiiri andıran güzelliÄŸini Ä°stanbul’u gezen bütün seyyahlar anlatmaktadır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde; 4. Murat zamanındaki Üsküdar’ın tasvirini yapmakta ve ÅŸu bilgileri vermektedir:
“Üsküdar’ın ahalisi birkaç fırkadır. Bir kısmı askeri taifenin ayan ve eÅŸrafıdır ki çeÅŸit çeÅŸit kıymetli elbise giyerler. Bir kısmı da alimler ve salih kiÅŸilerdir. Bir bölümü de fakirliÄŸe kanaat eden fakirlerdir ki bunlar sayılamayacak kadar çoktur. BaÅŸka bir bölümü de gemiciler ve kayıkçılarıdr, bunlar sanatkar adamlardır. Üsküdarlılar kudretlerine göre kapama, çuha, dolama ve ferace giyerler. Üsküdar halkının çoÄŸu Anadolu’dan gelmiÅŸlerdir. Dilleri Türkçe’dir. Bunların içinde dil ehli, çok güzel konuÅŸan alimler ve ÅŸairler vardır. Üsküdar’da Tebriz’den de gelenler vardır. Üsküdar’ın has ve beyaz pidesi, kirde denilen ince yufkası ve çöreÄŸi, tandır kebabı, kaymağı, hora üzümü, karanfilli üzüm ÅŸerbeti pek meÅŸhurdur”
Evliya Çelebi’nin kaydettiÄŸi Üsküdar’da o dönemlerdeki kamu binaları 1638 yılında yapılan sayıma göre ÅŸöyledir: “12 saray, 12 cami ve mescid, 5 medrese, 4 dar’ül kurra, 3 imaret, 11 aÅŸhane, 6 tekke, 5 hamam, 4 kervansaray, 500 han, 2 büyük çeÅŸme, 2 yaÄŸhane, 2500 dükkan, 8 mesire yeri, 7 gezi yeri”
4. Murat döneminde Üsküdar, Ä°stanbul’un üç beldesinden biridir ve bir kadı tarafından idare edilmektedir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu hususta ÅŸu bilgiyi vermektedir.
“Åžehir ahalisinin hakimi 500 akçe payesiyle Molladır ki, 100 görevli adamıyla hükümet etmektedir. Cümle eyaleti köylerdir. Senede 40.000 hasılatı vardır”
Daha sonraları kadı merkezli hükümet etme biçiminde deÄŸiÅŸme olmuÅŸ, Üsküdar Anadolu kadıaskerliÄŸine baÄŸlı bir naiblik haline getirilmiÅŸtir.
Ünlü seyyah Amicis’in seyahatnamesinde de 1874 yılı Üsküdar’ı hakkında edebi bir dille yapılmış bir tasvirle karşılaşırız. Åžöyle sesleniyor ünlü seyyah:
“Üsküdar beni akla gelmez manzara deÄŸiÅŸiklikleriyle cezbediyordu. Marmara denizinden bakınca, bir tepenin üstüne yayılmış büyük bir köyden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil, Haliç’ten bakınca ÅŸehir gibi görünüyor, lakin vapur Anadolu yakasının en ileriye uzanmış burnunu dolaÅŸarak iskeleye doÄŸru dümdüz gidince ÅŸehir geniÅŸleyip yükseliyor, binalarla örtülmüÅŸ tepeler birbiri arkasına gözüküyor, vadilerden mahalleler çıkıyor, köÅŸkler yüksek yerlerde dağılıyor, küçük evlerle baÅŸtan sona rengarenk boyanmış sahil göz alabildiÄŸine uzanıyor, nereye gizlenebileceÄŸi anlaşılmayan büyük, tantanalı tiyatroya benzeyen bir ÅŸehir bir tiyatro perdesinin açılışında olduÄŸu gibi hemen gözler önüne seriliyor ve neredeyse kaybolduÄŸunu göreceÄŸinizi düÅŸünürken hayrete düÅŸüp kalıyorsunuz. Sandalcılar, at kiraya verenler ve tercüman kargaÅŸalığı içinde ahÅŸap bir iskeleye iniliyor, sarmaşık ve asma dallarıyla örtülmüÅŸ sarı boyalı küçük evlerin içlerinden yeÅŸillik fışkıran bahçe duvarlarının arasından yüksek çardakların altından hemen hemen geçmeye mani olan büyük çınarların gölgesinden yılankavi bir ÅŸekilde tatlı bir meyille yükselen anayoldan yürünüyor. Nereye baktığı bilinmeyen sabit gözlerle uzanıp tütün içen avare Asyalılarla tıklım tıkış dolu Türk kahvelerinin önünden geçiyor keçi sürülerine baÅŸlarına çiçekler takılmış mandaların çektiÄŸi ağır kaÄŸnılarla fesli sarıklı köylülere Müslümanların cenaze alaylarına ellerinde çiçek demetleri ve aÄŸaç dallarıyla gezinen hanımlara tesadüf ediyoruz. Daha az ihtiÅŸamlı fakat yedi tepe Ä°stanbul’undan daha neÅŸeli ve daha taze baÅŸka bir Ä°stanbul gördüÄŸümüzü sanıyoruz. Her tarafta kırlar var, kenarında ahırlar bulunan küçük sokaklar vadilerde ve tepelerde inip çıkıyor ve bahçelerle bostanların yeÅŸilliÄŸi içinde kayboluyor. Åžehrin yüksen kısmında derin bir köy sessizliÄŸi hüküm sürüyor. AÅŸağı taraflarda deniz ÅŸehirlilerin telaÅŸlı hayatıyla kaynaşıyor, orada burada yükselen büyük kışlalardan karmakarışık bir bağırtı türkü ve davul gürültüsü dağılıyor ve binlerce kuÅŸ ıssız yollarda sıçrayıp duruyor. Bir cenaze alayını takip ederek ÅŸehirden çıkıyor, meÅŸhur Karaca Ahmet Mezarlığına giriyor ve arızalı geniÅŸ bir arazinin üzerinde, bir taraftan Marmara Denizine öbür taraftan Haliç’e doÄŸru uzanan uzun uzun selvilerden meydana gelmiÅŸ büyük bir ormanın içinde kayboluyoruz. 19 Yüzyılın ünlü kalemlerinden Lamartin de Ä°stanbul yazılarında, ilk kez gördüÄŸü Üsküdar’ı ÅŸöyle tasvir eder:
“Uzakta tepeler yükseliyor, yeÅŸil kıyılar halinde inerek büyük bir ÅŸehri barındıran bir burun halinde denize ilerliyordu. Burası Üsküdar’dı. Birer kral ÅŸatosuna benzeyen büyük ve beyaz kışlaları göz kamaÅŸtıran minareleriyle çevrili camileri, rıhtımları, evlerle örtülü koyları, çarşıları ve kayıkları ile Üsküdar gölgelik yerler, kameriyeler ve çınarlar altında idi. Koyu ve derin bir selvi ormanı Üsküdar’ın üstünde uzanıyor, kıyılarda gözün alabildiÄŸi uzaklılara kadar sezilen ardı sıra dizili köyler, demir atmış ya da yelken açmış gemiler aÄŸaç gölgelikleri altında küçük limanlar, oraya buraya serpiÅŸtirilmiÅŸ evler vardı”
Üsküdar’lı olup, orada dünyaya gelip, bütün feyzini Üsküdar’dan almakla övünen ve bu övüncünü Üsküdar üzerine kaleme aldığı yazılarda da vurgulayan Burhan Felek, Hayal Belde Üsküdar eserinde Üsküdar’ı ÅŸu satırlarla dile getirir
“Ben kendimi Üsküdar’da bildim ve Üsküdar’da buldum onun için Üsküdar’ı severim. Soyadı kanunu çıkmadan önce ben imzamın üstüne Üsküdar’lı diye bir sıfat ilave ederdim, çünkü Üsküdar sıfatıyla övünürdüm. Üsküdar Ä°stanbul’dan eskidir. Üsküdar’ın Ä°stanbul’a üstünlüÄŸü Yahya Kemal’in dediÄŸi gibi Ä°stanbul’un fethini seyretmiÅŸ olmasıdır. Bence Üsküdar deyince bütün Anadolu Yakası anlaşılmalıdır, çünkü o yakanın baÅŸ ÅŸehri odur. Osmanlı devrinde Üsküdar bir mutasarrıflık idi. O zamanlar kaza ile vilayet arasında mutasarrıflık denilen bir orta idare halkası vardı. Üsküdar da bunlardan biri idi. Beykoz, Åžile, Kartal, Gebze ve Adalar kaymakamlıkları Üsküdar’a baÄŸlıydı. Demek ki Ä°stanbul’un ta Åžile’ye ve Gebze’ye kadar yayılan Anadolu Yakası Üsküdar idi. Ä°hsaniye, Selimiye, Sultantepe hep saltanat devrinin kurduÄŸu ve ona göre isimlendirdiÄŸi yerlerdir, çünkü Üsküdar Ä°stanbul’un sayfiyesi, sefa yeri idi. Üsküdar’da pek çok paÅŸa yaÅŸamış ve yer yer oturdukları semtlere adeta mühürlerini vurmuÅŸlardır. Mesela Rumi Mehmet PaÅŸa, Åžemsi PaÅŸa, Kaptan PaÅŸa, Sinan PaÅŸa, Haydar PaÅŸa ve daha niceleri. Üsküdar’da seçilmiÅŸ insanlar ermiÅŸ ve evliyalarda vardır, baÅŸlıcaları Karaca Ahmet Sultan, Aziz Mahmut Hüdayi efendi, Selami Ali efendi, Kartal Baba, NakkaÅŸ Baba, Saçlı Halil Efendi ve birkaç seçilmiÅŸ ermiÅŸ insan kerametleriyle Üsküdar’da nice efsanenin altına imzalarını atmışlardır.”
Osmanlı Üsküdar’ı Osmanlı sultanlarının dinlenme ve eÄŸlenme yeri olduÄŸundan yapı yoÄŸunluÄŸu daha o yıllarda özenli bir seyir izlemiÅŸtir.
1700’lü yıllarda Üsküdar sahil köÅŸk ve saraylarının sayısı 100’ü bulmuÅŸtur. Yine bu yıllardan itibaren Sultan camilerinin yapımı Anadolu tarafında yoÄŸunlaÅŸmaya baÅŸlamıştır. Bunun bir iÅŸareti olarak Yeni Valide Camii, Ayazma Camii ile 1728 yılında yaptırılan III.Ahmet Meydan ÇeÅŸmesini görmekteyiz. Osmanlı hakimiyeti altında bir menzilhaneler ÅŸehri özelliÄŸi de taşıyan Üsküdar’da Sultan III.Mustafa’nın, menzilcilerin oturması, hayvanların baÄŸlanması, beslenip yetiÅŸtirilmesi amacıyla 3 menzilhane yaptırdığı bilinir. 1789-1807 döneminde Sultan III. Selim, Eski Kavak Sarayı’nı yıktırmış ve yerine Selimiye Kışlasını yaptırmıştır. Böylece bu bölgenin askeri ve stratejik önemi artmıştır. Yine aynı padiÅŸah Selimiye Mahallesini kurdurmuÅŸ ve böylece nüfusun DoÄŸancılar’dan öteye HaydarpaÅŸa’ya doÄŸru yayılma sürecini baÅŸlatmıştır. 19. Yüzyılda Üsküdar’da Atik Valide Külliyesi’nin üstünden Bulgurlu’ya doÄŸru giden yol üzerinde yeni bir mahalle oluÅŸmuÅŸtur. 1845 yılından sonra ilk yazlı kışlı vapur seferi Üsküdar’a düzenlenmiÅŸ ve 1858 yılında da Üsküdar – KabataÅŸ arasında ilk vapurlar çalışmaya baÅŸlamıştır. 1900’lere gelindiÄŸinde BaÄŸlarbaşı ve Nuhkuyusu civarına kadar uzanan yoÄŸun ve kalabalık bir yerleÅŸme dokusuna bürünmüÅŸtür. Üsküdar’ın Osmanlı dönemindeki yerleÅŸim geniÅŸlemesi doÄŸuya ve kuzeye doÄŸru olmuÅŸtur. Bizans döneminde küçük bir kasaba iken Osmanlı elinde yoÄŸun bir imar geçiren Üsküdar, Anadolu – BaÄŸdat demiryolunun yapımıyla transit ticaret merkezi olma özelliÄŸini HaydarpaÅŸa Ä°stasyonu’na bırakmışsa da her yıl Mekke ve Medine’ye gidecek hacı adaylarının oluÅŸturduÄŸu Surre-i Hümayun’un Üsküdar’dan uÄŸurlanması gelenek halini almıştır. Hacı adaylarını ve Sultanın Mekke Åžerifi’ne gönderdiÄŸi armaÄŸanların oluÅŸturduÄŸu uzun konvoyun yola çıkması öncesinde düzenlenen törenler Üsküdar’a gerçekten büyük bir canlılık getirmiÅŸtir. Türkçe’de “Atı Alan Üsküdar’ı Geçti” deyimi de yolculukların baÅŸlangıç yeri olma özelliÄŸinden dolayı Üsküdar’ı unutturmayan bir kalıcı deyimdir.
Ä°dare yapısı açısından Ä°stanbul’un fethinden sonra, ÅŸehir ve çevresinde yönetim ve yargı düzeninin kurulması esnasında iki büyük birim belirlenmiÅŸti. Sur içindeki alan Ä°stanbul kadılığı tarafından temsil edilmeye baÅŸlanmış, Sur dışındaki yerler Eyüp, Galata ve Üsküdar Kadılıkları yeni Bilad-ı Selase olarak üç farklı birime bölünmüÅŸlerdi. Üsküdar kadısı diÄŸer kadılarla birlikte PadiÅŸah ve sadrazama baÄŸlıydı. Anadolu Kavağı, Gebze, Kartal, Pendik ve Åžile’de Üsküdar kadısının birer naibi bulunurdu. Beykoz kazası da Üsküdar kadılığına baÄŸlıydı. Kandıra ve Åžile kazaları da 1581 yılında Üsküdar kadılığına baÄŸlanmıştı. 1877 yılında Üsküdar mutasarrıflık haline getirilmiÅŸti. Bu mutasarrıflık diÄŸerleri gibi Zaptiye nezaretine baÄŸlıydı. Zaptiye Nezareti 1846 yılında kurulmuÅŸtu. Üsküdar’ın mutasarrıflık olduÄŸu dönemlerde kazaları arasında Beykoz, Gebze, Kartal ve Åžile yer almaktaydı. 1877 yılı idari düzenlemelerinde Ä°stanbul ÅŸehremaneti 20 belediye dairesine ayrılmış ve bunlardan dördü günümüz Üsküdar ilçe sınırları içinde bulunmaktaydı. Anadolu Hisarı ve çevresi 14. daire, Beylerbeyi ve çevresi 15. daire, PaÅŸalimanı ve çevresi 16. daire, Üsküdar ve DoÄŸancılar çevresi 17. daire idi. 1913 yılında bu sistem de kaldırılmış ve yerine Ä°stanbul ÅŸehremanetine baÄŸlı ÅŸube sistemi getirilmiÅŸtir. Cumhuriyetten sonra da devam eden fakat Osmanlı’dan farklı olarak ilçe statüsüne dönüÅŸtürülen bu yapılanma, Üsküdar’ın 1984 yılında bağımsız belediye haline getirilmesiyle son bulmuÅŸtur.
alıntı.....
YORUMLAR